Performans sanatları ve teknoloji arasındaki bağlantı, sanatta makine kullanımıyla 20. yüzyılın başına kadar uzanmaktadır. Bauhaus Okulu, sergiledikleri tiyatro oyunlarında, ve sahne performanslarında makineyi kullanmışlardır. Yüzyılın ortalarında ise John Cage, David Tudor gibi dönemin ünlü müzisyenleri ve Merce Cunningham gibi ünlü dansçılar teknolojiye önem vermiştir. Performans sanatları ve teknoloji kavramını çağın bir gerçeği olarak benimsemişlerdir. Bu yolda çalışmalar yaparak performans sanatları ve teknoloji ögelerinin aynı doğrultuda ilerlediklerini fark etmişlerdir. Teknolojinin beraberinde getirdiği yenilikler, bu isimlerin sanat üretişlerinde her zaman önemli bir yer tutmuştur.
20. yüzyılın ortalarında Billy Klüver ve Fred Waldhauer isimli iki mühendis, sanatçıları içeren bir grup oluşturmuştur. Bu grupta Robert Rauschenberg ve Robert Whitman adlı sanatçılar bulunmaktadır. Bu grup, aynı dönem “9 Evenings: Theatre and Engineering” (Dokuz Gece: Tiyatro ve Mühendislik) başlığında, on sahne sanatçısı ve otuz mühendis ile bir performans dizisi gerçekleştirdiler. Bu performans dizilerinde projeksiyon, kablosuz ses transfer sistemi, sonar cihazları gibi dönemin ileri teknolojisinin örnekleri kullanılmıştır. Performans sanatı ve teknoloji kavramını benimseyen bu dört isim, 1970 yılında “Experiments in Art and Technology” (E.A.T) isimli bir topluluk kurmuştur. Bu topluluk seksenli yıllara kadar faaliyet göstermiştir. Yapılan bu faaliyetlere John Cage, Merce Cunningham, Andy Warhol gibi isimler de destek vermiştir.
E.A.T. isimli topluluk sanatsal ifadenin gelişen yeni teknolojilerle beraber nasıl hareket edebileceği üzerine çalışmalar yapmıştır. Bilgisayar temalı görüntüler, sesler, video kullanımı, sentetik maddeler ve robotlar bu yeni sanat sisteminin birer araçları olarak değerlendirilmiştir.
E.A.T. isimli topluluk tarafından, altmışlı yılların ortalarında, teknoloji ile sanat arasındaki ayrımın kaldırılması gerektiğine dair bir yaklaşım sergilenmiştir. İlerleyen yıllarda performans sanatları ve teknoloji kavramını en uç noktaya götüren sanatçıların arasında Stelarc bulunmaktadır.
İçindekiler
Stelarc Kimdir?
Stelarc, 1946’da Limassol, Kıbrıs’ta doğmuştur. Gerçek ismi Stelios Arcadiou’dur fakat 1972 yılında yasal olarak ismini değiştirmiştir. Eserlerinin çoğunda “insan vücudunun kapasitesi” konseptine odaklanmıştır. 2007 yılına kadar İngiltere’deki Nottingham Trent Üniversitesi’nde Performans Sanatları ve Dijital Araştırma Birimi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmıştır. Günümüzde Batı Avustralya’daki Curtin Üniversitesi’nde araştırmalarını sürdürmektedir.
Stelarc’ın kendine özgü performansları genellikle robotik veya vücuduyla entegre olan modern teknolojileri içermektedir. Ünlü sanatçı, performanslarında vücudunun internete bağlı elektronik kas simülatörleri tarafından uzaktan kontrol edilmesine izin vermektedir. Ayrıca robotik bir üçüncü kol, kullanıcıyı bacakların ortasına yerleştiren ve makineyi kol hareketleriyle kontrol etmelerini sağlayan örümcek benzeri altı ayaklı bir yürüyüş makinesi ile performans göstermiştir.
Stelarc’ın Teknolojik Performansları
Üçüncü El
Imasen asistanlığında yapılan “Üçüncü El”, 290 derece dönebilen ve nesneleri kavrayabilen elektronik bir cihazdır. Yapısında malzeme olarak duralamin, alüminyum, paslanmaz çelik, akrilik boya ve reçine kullanılmıştır. Electromyography (EMG) sistemiyle yani hareket edebilen kasların oluşturduğu elektrik enerjisi ile çalışan “Üçüncü El”, Stelarc’ın sağ koluna monte edilmektedir. Bu cihaz, karın ve bacak kaslarına takılan elektrolitlerden enerjisini alarak hareket edebilmektedir.
Stelarc’ın kullandığı bu cihaz 1900’lü yıllarda Fransa’da yaşamış olan nörolojist Benjamin Armand Duchenne de Boulogne’un kasların elektrofizyolojik özelliklerine dair yaptığı deneylere dayanmaktadır. Elektropunktur olarak da isimlendirilen bu yöntemde deriye yerleştirilen elektrolitlerle sinirleri elektrik ile uyararak kasları birbirinden farklı hareket ettirmek mümkündür. De Boulogne’un yüz kaslarında gerçekleştirdiği deneyleri Stelarc, bütün vücuduna yaymış ve “Üçüncü El”i hayata geçirmiştir. Daha sonra bu projenin üstüne katarak Üçüncü El projesi ile “Geliştirilmiş Kol” adlı proje elde edilmiştir. Kullanılan kol, parmakların hareket etmesine ve bileklerin dönmesine neden olacak bir dizi anahtar aracılığıyla manipüle edilmektedir.
Mide Heykeli
Stelarc, midesini 3 kez filme almıştır. Midesinin içini görüntülemek için de mide heykeli adını verdiği minik bir kamera yutmuştur. Bu kameranın vücudunda dolandığı noktaları filmleyen ve canlı yayın yapan ünlü sanatçı, birkaç denemesinde boğulmanın eşiğinden dönmüştür. 40cm boyundaki bu mide heykeli, basit bir endoskopi sistemidir ve sanatçının vücudunu kameraya almıştır. Bu performansıyla insan vücudunun başlı başına sanat olduğunu, teknolojinin de yardımıyla kanıtlamak istemiştir.
Koldaki Kulak
Stelarc’ın 2000’li yılların ortalarında gerçekleştirdiği en ilginç performans Koldaki Kulak adlı projedir. Sanatçı tıp biliminin geldiği en son teknolojik imkanları kullanarak vücuduna fazladan bir kulak yerleştirmeyi tasarlamıştır. Kulağı ilk önce kafasına yerleştirmeyi düşünmüştür. Fakat yapılacak ameliyat sırasında gözlem yapamayacağı ve yüz sinirlerinin zarar görebileceğini göz önünde tutarak, bu ekstra kulağı sol üst koluna yerleştirmeye karar vermiştir.
Deneme amaçlı 8 tane kulak yapılmıştır. Yapılan kulaklarda canlı fare hücreleri kullanılmıştır. Bu ameliyat esnasında kulağa bir mikrofon yerleştirilmiştir. Ameliyatın ardından sol üst kolda ince bir derinin altında yaşamakta olan kulak, duyduğu bütün sesleri bluetooth teknolojisi ile internete aktarmaktadır. Stelarc dünyanın her yerinde ekstra kulağının duyduğu sesleri takip edilebilmektedir.
Dış İskelet / Movatar
Dış iskelet, 590 kilogramlık örümcek benzeri bir makinedir. Performansın başlangıcında Stelarc, iki asistan tarafından makineye konulmaktadır. Daha sonra içinde bulunduğu bu büyük robotu, üst gövdesine bağlanmış sensörler tarafından algılanan hareketlerle sahnede dolaşmaktadır.
Örümcek mekanizmalı dev makinenin sinyal kaynağı Movatar adı verilen başka bir uygulamadır. Movatar, anlık hareket yakalama sistemidir. Sanatçının kalp ritmine göre, sahnedeki hareketlerini belirlemektedir. Bu sistem sayesinde sanatçı, sahnede sanatını sergilemektedir. Dış iskeletle olan bağlantısından ötürü onun hareketlerini kontrol edebilmektedir. Kalp ritmi insanın duyguları sayesinde değişebilmektedir. Bu değişim insan davranışlarının en saf örneğidir. Stelarc, saflığı izleyicilerine yansıtmak istemiştir. Bu iki örnek sayesinde, teknolojiyi sanat dünyasında etkili bir şekilde kullandığı anlaşılmaktadır.
Harika!🍀