Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde sizinle GTA Serisi Nereden Nereye Geldi? isimli yazımızda serinin oyunlarını ve gelişimini teker teker incelemiştik. Şimdi de 20. yılını doldurmuş olan Max Payne serisi nereden nereye gelmiş, inceleyeceğiz.
Max Payne aslında GTA kadar çok oyundan oluşmuyor. Seride sadece üç oyun mevcut. Fakat incelemeye değer. Çünkü Max Payne piyasaya ilk çıktığı zamanlarda ortalığı kasıp kavurmuştu. Aslına bakarsanız hala daha günümüzde oyunu aktif oynayanlar da mevcut.
Gerek hikayesi gerekse oynanış tarzı ile oldukça ilgi çeken bir oyun. Fakat bu üç oyundan en çok beğenilen ilk oyun oldu. Zaten bu içerikte de daha çok ona yer vereceğim.
İçindekiler
20 Yıl Önce Ortaya Çıkan Bir Efsane: Max Payne
Bundan 20 yıl önce Max Payne, Finlandiyalı Remedy Entertaiment tarafından geliştirildi. Aslında ilk aşamada baktığınızda üçüncü şahıs nişancı oyunlarından birisi. Fakat onu bu kadar efsane yapan hikayesi ve görsel efektleri.
Günümüzde özellikle filmlerde çok sık karşılaştığımız konulara benzeyen konusu aslında o dönemde eşsiz bir yapıttı diyebilirim. Hikaye 1998 yılında New York Polis Departmanında (NYPD) çalışan Max Payne’in bir gün işten eve döndüğü sırada evine bazı silahlı saldırganların girdiğini fark eder.
Max Payne çeker silahını ve başlar yargı dağıtmaya. Fakat ahtapot değil ki Max, herkesi öldürse de karısını ve çocuğunu kurtaramaz. Doğal olarak çok sinirlenir ve intikam yemini eder. Karısının ve çocuğunun cenazesinden sonra evine giren saldırganlar hakkında bir bilgi edinir.
Evde öldürdüğü saldırganların vücutlarında yüksek miktarda “Valkyr” adında bir uyuşturucu madde saptanır. Adı sanı duyulmamış bu uyuşturucunun bir şekilde karısı ve çocuğunun katilleri ile alakalı olduğunu düşünür.
E intikam tabii bu, öyle kolay olmuyor. Narkotik birimde çalışan arkadaşı Alex Balder “Kardeşim sen gel buraya, hem çeteyi çökertelim hem de katilleri bulalım.” der. Max Payne teklifi kabul eder. Üç yıl boyunca narkotik şubede bu madde hakkında araştırmalar yapar ve nihayet istediği noktaya gelir. Gizli görev!
Çetenin içine sızacak olan Max Payne bu şekilde intikam alacağını düşünür. Ama bir süre sonra kimliği açığa çıkar. Konu hakkında bilgi vermeyi burada bırakacağım. Çünkü oyunu henüz oynamayanlar için “spoiler” vermek istemiyorum. Sadece şunu bilmenizde fayda var. Oyun üç aşamadan oluşuyor ve her aşama bir öncekinden daha zor.
Adeta Bir Joker: Sam Lake
Oyunda Max Payne olarak gördüğümüz karakter gerçek hayatta Sam Järvi Lake(Fince’de göl demek olduğu için yurt dışında direkt olarak Sam Lake olarak tanınıyor) adında bir Finli. Kendisi oyunun hem senaristi hem de yaratıcı yönetmeni.
Sam Lake ego kasmak için kendisini oyuna koymamış tabii ki. Kendisi Max Payne’in arkasındaki şirket olan Remedy Entertainment’ın kurucusu Petri Järvilehto ile çok iyi arkadaştı.
Petri kendisini o dönem Remedy Entertaiment’ın ilk oyunlarından Death Rally oyununda senaryoya ihtiyacı olduğu için arıyor. Fakat Sam Lake “Abi tamam ama bak bende bi’ de böyle bir senaryo var” diyor. Sonrası malum, Max Payne için kollar sıvanıyor.
Fakat ortada ekonomik bir kriz söz konusu. Şirketin çok fazla parası yok ve Max Payne rolü için bir aktör bulamıyor. Bu sefer Petri Sam’e “Gel sen oyna” deyince Sam de arkadaşını kırmıyor ve yarı gülerek, yarı dudak bükerek bu görevi de üstleniyor. Bu arada buna benzer bir ifadeyi Bruce Willis’in “Die Hard” film serisinde de görebilirsiniz.
Bu arada küçük bir not eklemek istiyorum. Oyunda kötü karakter olarak karşımıza çıkan Nicole Horne’da Sam Lake’in gerçek hayattaki annesi. Yani yüz taraması konusunda Lake ailesi oyuna baya bir katkı sağlamış durumda.
New York Sokaklarından Odin’e Selam!
Oyun hep gece karanlığında ve hiç bitmeyecek gibi duran bir kar fırtınası içerisinde geçiyor. Aslında burada Ragnarok’a bir gönderme söz konusu. Unutmayın oyunun yazarı ve geliştiricisi Finlandiyalı ve İskandinav mitolojisini görmek çok normal.
Hatta oyunun bir bölümü Ragna Rock adında bir gece kulübünde geçiyor. Ayrıca Max Payne’in takmış olduğu kolye de Odin’in simgesi olan bir güneş haçıdır.
Bunun yanında oyunun ilk aşamalarında karşımıza çıkan Valkyr adındaki uyuşturucu da yine adını İskandinav mitolojisinden almıştır. Ayrıca Max Payne’i narkotik şubeye aldıran Alex Balder’ın soyadı Baldr, Senatör Alfred Woden’ın soyadı Odin’ in anglosakson versiyonu olan Wöden’den gelmektedir.
Oyunun karakterinin adı olan Max Payne ise Maximum Pain kelimelerinden gelmektedir. “Maximum pain”, yani maksimum acı. Burada karakterin başına gelenlere dair güzel bir gönderme söz konusu.
Dead on Arrival Modu ile Ekstra Bir Bölüm
Eğer ki oyunu Dead on Arrival modunda bitirdiyseniz sizi ekstra bir bölüm karşılıyor. Bu bölümde küçük bir odada 10 farklı düşmanla “bullet time” modunda çatışıyorsunuz. Düşmanları öldürdükten sonra diğer odanın kapısı açılıyor. Ve içeriye girdiğinizde sizi bir sürpriz bekliyor.
İçeride dönen bir Remedy logosu, oyunda kullanılan gerçek New York mekanlarının görselleri ve oyunun yapımcılarının resimlerini görüyorsunuz. Kendilerini bir şekilde oyuna dahil etmiş olmaları çok hoş olmuş.
Oyunu Mükemmel Kılan Özellik: Bullet Time
Bullet time bu oyunun belki de en can alıcı noktası. O dönemde oyunu oynayanlar ağızları açık bir şekilde “yok artık!” diyerek ateş ediyordu. Peki nedir bu bullet time? Zaman yavaşlıyor, mermiler yanınızdan geçiyor. Hatta izlerini bile görüyorsunuz.
Evet, Matrix gibi. Kendinizi o anda Neo zannedebilirsiniz. Zaten deri ceket kombinasyonu o atmosferde bunu tetikliyor. Her neyse, zaman ağır ağır akarken siz de düşmanlarınıza daha isabetli atışlar yapabiliyorsunuz. Her birine “headshot”! İşte bullet time o dönemde hiçbir oyunda olmayan çok güzel bir özellikti. Bir çok oyuncu bunu çok sevdiği için bile oyunu tekrar tekrar oynamıştır.
Bu arada bu mükemmel oyun 2011 yılında yayınlanan rapora göre 7.5 milyon kopya sattı. Bunun üzerinden 10 yıl geçtiğini düşünecek olursak bu sayının daha da çok arttığını görebiliriz.
Max Payne 2: The Fall of Max Payne
İlk oyunun üzerinden iki yıl geçtikten sonra serinin ikinci oyunu karşımıza çıktı. Max Payne serisi tüm hızıyla devam edecek diye düşünürken aslında biraz vites düşürdüğünü fark ettik.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. İlk oyunda gördüğümüz Sam Lake ikinci olarak maalesef ki karşımızda değil. Remedy Entertainment’ın kurucusu Petri Järvilehto “Bak ne güzel işler yaptık, gel ikinci oyunda da sen ol.” dese de Sam Lake teklifi geri çeviriyor.
Remedy firması da başlıyor görüşmeler yapmaya ve son olarak Timothy Gibbs ile anlaşıyor. Kendisi Amerikalı yönetmen, aktör, senarist ve yapımcı. İsviçre çakısı gibi olsa da karakter üstüne tam oturmuyor. Zaten çok tanınmış bir aktör de değil. Max Payne serisi için Sam Lake ile devam edilmeliydi diye düşünenler arasındayım.
Yengenin Yasını Bir Tutsaydın Max Payne?
İlk oyunda karımızı ve çocuğumuzu öldürenlerden intikam almak için adeta Malkoçoğlu gibi yeminler ettik. Çok kan döktük ama yeminimizi bozmadık. Fakat intikamın üstünden iki sene geçti ve biz kendimizi yeni bir aşka yelken açarken buluyoruz. Hiç hoş değil Bay Max!
Her neyse, bu oyunda ise üzerimizde bir suçlama var. Ortağımızı öldürdüğümüzden şüpheleniyorlar. “Abi Allah çarpsın ben yapmadım” desek de inanan yok. E tabii işin rengi değişiyor ve yeni bir yemin ediyoruz. Ortağımızın katilini bulmak boynumuzun borcu!
İşte tam o esnada katilleri ararken bir şekilde yolumuz Mona Sax ile çakışıyor ve hemen cilveler başlıyor. Mona Sax ile olan sahneler bana nedense hep Kill ‘Em All filmini hatırlatmıştır.
İnce Detaylar Max Payne 2 ile Devam Ediyor
Yine oyunun hikayesi hakkında spoiler vermeden burada keseceğim. Sırada ilk oyunda olduğu gibi oyun içerisinde, yapımında yer alan ince detaylarda.
Bunlardan ilki yine Sam Lake ile alakalı. Evet, kendisini aktör olarak göremesek de senaryoda yine görüyoruz. Ama sadece bununla sınırlı değil. Oyunda Finlandiyalı alternatif rock grubu Poets of the Fall bir şarkı seslendiriyor. Kendilerini daha çok Carnival of Rust şarkısı ile tanısak da oyunda Late Goodbye isimli şarkı ile görüyoruz. İşte bu şarkıyı Sam Lake yazmış. Şarkıya ait albümü oyunda Max Payne’in odasında bulabilirsiniz.
Şarkıyı oyunda bir sahnede daha duyuyorsunuz ama dikkat etmeniz gerekiyor. Max Payne bir yerde temizlik görevlisini görüyor. Bir kapıya ait şifreyi almak için yanına geldiğinde temizlik görevlisinin Late Goodbye şarkısını mırıldandığını duyuyoruz. Başka bir temizlik görevlisini de ilerleyen sahnelerde bu parçayı piyanoda çalarken buluyoruz. Daha önce dinlememiş ve izlememiş olanlar için aşağıya bırakıyorum:
Oyunda GTA serisine de bir gönderme söz konusu. The Million Dollar Question bölümünde odada bulunan televizyonu açtığınız takdirde ilk GTA oyununa bir gönderme yapıldığını görebilirsiniz. Rockstar Games’in bu göndermeyi dahil etmesi çok tatlı olmuş.
Oyunda bir yerde gizli bir anıt bulunuyor. Bu anıtın üzerinde Miika Forssell 1983-2003 yazıyor ve yan tarafta da bir fotoğraf bulunuyor. Miika Forssell oyunun geliştiricilerinden. Oyun henüz yapım aşamasındayken hayata gözlerini yumuyor. Oyunun diğer geliştiricileri de ona olan saygılarını bu şekilde gösteriyor ve ölümsüzleştiriyorlar.
Oyunda bazı yerlerde ilk oyundan tanıdığımız Alex ile olan fotoğraflarımız yer alıyor. Fakat ufak bir farkla. Malum artık Max Payne’i Sam Lake canlandırmıyor. Doğal olarak ilk oyunda göze çarpan fotoğraflardaki Max Payne karakteri Timothy Gibbs ile yer değiştirmiş. Yine oyunda ilk oyunda yer alan eşimizle birlikte olan fotoğrafların olduğunu görüyoruz. Bu fotoğraflarda da karakterler değiştirilmiş.
Oyunda bulunan kameralara ateş ederseniz “yeni yengemiz” Mona Max’i azarlıyor. “Bunu yaparsan seni göremem.”, “Max, dur! Bunu yapamazsın” gibi uyarılarda bulunuyor.
Yine ilk oyunda bulunan easter egg’lerden birisi bu oyunda da karşımızda. İlk oyunda Max bir notu okurken “Bir bilgisayar oyununun içindesin Max!” diye bir uyarı alıyorduk. Bu oyunda da bir sahnede bunu tuvale yazılmış olarak görüyoruz. İlk oyunla sürekli olarak etkileşim kurması aslında çok güzel olmuş.
Max Payne 3 ile Köklü Değişiklik!
Max Payne serisi üçüncü ve “şimdilik” son oyunu ile karşımıza köklü bir değişiklik ile çıkıyor. 2012 yılında yayınlanan oyundaki en büyük değişiklik Sam Lake’in olmaması. Evet, kendisi bu oyunda yok!
Kalemini GTA’nın senaristlerinden olan Dan Houser’a devrediyor. Tek bir ismin değişmesi her şeyi etkiliyor tabii. Çünkü Sam Lake bu oyunu bize sevdiren isimdi ve onun olmamasını iliklerimize kadar hissedecektik.
Oyunda gözümüze çarpan ikinci büyük değişiklik ise Max Payne karakterinin yine değişmesi oluyor. Kel kafalı, bol sakallı karakter bana nedense GTA V’ten Michael karakterini anımsatıyor.
Bir Max Payne karakteri üç farklı oyunda, üç farklı yüze sahip. Akıl alır gibi değil. Neyse ki bütün oyunlarda Max Payne’i James McCaffrey seslendirdi de aynı karakter olduğunu rahatlıkla anladık.
Oyunda hikayemiz son olayların 9 sene sonrasını anlatıyor. Tabii değişiklikler burada da devam ediyor. Artık NYPD için çalışmıyoruz. Çünkü bambaşka bir ülkede, Brezilya’nın Sao Paulo kentinde zengin bir iş adamının özel güvenliği olarak çalışmaktayız.
Max’in patronu Rodrigo Branco’nun eşi Fabiana kaçırılır. Fidyeciler doğal olarak fidye ister. Max buluşmaya gider ama burada hem kadını hem de parayı kaptırır. İşte oyun bu saatten sonra parayı da alırım, kadını da kurtarırım modunda ilerliyor.
Açıkçası Max Payne oynadığınızı bullet time sahnelerine kadar anlamıyorsunuz. İlk oyunun tadı yok. Hatta ikinci oyunun bile tadı yok. O derece farklı oyun. Aslında burada hissettiğimiz şey Rockstar Games’in oyuna el atması. Çünkü oyun Remedy Entertaiment bünyesinden çıkmadı. Direkt olarak Rockstar Games tarafından çıktı. Dolayısıyla biraz daha “GTAvari” bir oyun olması da doğal ama hoş değil. Çünkü GTA başka Max Payne başka.
GTA demişken aslında güzel bir bağlantı söz konusu. Çünkü bu oyunda GTA IV’te kullanılan RAGE ve Euphoria motorları kullanıldı. Bu da bize görsellik konusunda biraz daha katkı sağlıyor. Işıklar, gölgeler daha belirgin oluyor. Hatta ıslaklık, kumaş kıvrım detayları gibi ince detaylar oldukça güzel işlenmiş.
Bunun yanı sıra Max Payne serisi ilk defa çoklu oyuncu sistemine de sahip oldu. Önceki oyunlarda sadece kendi başımıza oynayabilirken Max Payne 3 ile arkadaşlarımızla da keyifli vakit geçirebiliyoruz.
Oyunseverler İsyan Bayraklarını Çekiyor
Max Payne’in ilk oyunundan ikincisine geçerken tabii ki bir kesim ikinci oyundan aynı tadı alamadığını dile getirmişti. Hatta ben de o kesime dahilim. Fakat oyun o kadar da kötü değildi. Ne de olsa Sam Lake’in kendi eseri yine kendi kaleminden çıkmaya devam ediyordu.
Beni tek rahatsız eden Sam Lake’in suratını görememek oldu. Ama bir süre sonra buna da alıştım. Hatta “Üçüncü oyun çıkarsa Timothy Gibbs yine yer alır” diye düşünüyordum. Bu konuda yalnız değilmişim. Çünkü oyuna dair ilk görseller yayınlanmaya hatta sızdırılmaya başladığı zaman oyunseverler “Max Payne 3 çıkmasın!” diye imza kampanyası düzenlediler. Fakat bu imza kampanyası sadece 316 oy aldı. Daha sonrasında ise kampanya kaldırıldı.
Sosyal medya üzerinden eleştiriler devam etse de Rockstar “Size ne kardeşim, bastık parayı yaptık oyunu. İsteyen alır isteyen almaz” dedi resmen. Ki öyle de oldu. Oyunun sadece Steam’deki yorumlarına bakarsanız bütün incelemelerden ağırlıklı olarak “Çok Olumlu” not aldığını görürsünüz. Yani aslında Max Payne 3 ilk aşamada çok tepki alsa da sonrasında beğenilen bir oyun oldu.
Max Payne Nereden Nereye Geldi?
İlk oyunda harika bir hikaye, daha önce görmediğimiz görsel efektler bizi derinden etkiledi. İkinci oyunda yine güzel bir hikaye ortadaydı. Bizi tek rahatsız eden şey Max Payne karakterinin değişmiş olmasıydı. Ama hikayenin devam niteliğinde olması yeni karaktere çabuk alışmamız sağladı.
Son oyunda ise bambaşka bir oyun ortadaydı. Hiç beklemediğimiz bir karakter, farklı bir ülke, daha farklı görsellik vs. her şey çok farklıydı. Kötü müydü? Asla! Sadece ilk oyunda bulduğunuz o lezzeti bu oyunda aramamalısınız. Sanki bambaşka bir oyun oynuyormuş gibi yaklaşmanız oyuna olan ön yargınızı azaltacaktır. Açıkçası ben ilk oyundan ikinci oyuna geçerken çok zorlanmamış olsam da serinin üçüncü oyununa zor adapte oldum.
Rockstar Remedy’den aldığı bayrağı farklı bir yola taşımış. Görsellik ve yapay zeka anlamında o farkı hissedebiliyorsunuz. Bazı yerlerde GTA gibi hissetmeniz de çok normal ama yine de oyunu GTA gibi düşünmeyin. İkisi çok farklı kulvarlarda.
Bana göre Max Payne’i efsane yapan ilk oyunuydu ve öyle de kalacak. Belki bugün bir yeniden yapım aşamasına girse yeni gelecek görselliğin görüşlerimi değiştirmesi normal olabilir. Ama hikayenin hep aynı kalması gerekiyor. Çünkü bugün John Wick’ten gördüğümüz o intikam temasını biz Max Payne ile tattık.
Max Payne 4 Gelir mi?
Max Payne 4 için bazı oyuncular sabırla bekliyor. Son oyunun üzerinden tam 9 sene geçti. Ama biliyorsunuz, Rockstar Games oyuncuları bekletmeyi çok sever. Fakat bu sefer durumlar farklı.
Çünkü Max Payne 3’ün sonunda aslında güzel bir kapanış yapıldı. Kendisinin hiçbir düşmanı kalmadı. Yani yeni oyunun çıkması için Max Payne’in başka bir ülkede, kendine bela bulması ile mümkün olabilir.
Bunun yanı sıra firmanın elinde iki önemli oyun bulunuyor. Bunlardan birisi Grand Theft Auto, diğeri ise Red Dead Redemption. Bu iki oyun Rockstar Games için vazgeçilmez noktada ve kaynaklarının büyük bir bölümünü bu iki oyun tüketiyor. Dolayısıyla Max Payne serisi için ekstra bir kaynak yaratmak ya da ekstra bir para harcamak istemiyorlar.
Rockstar Games her zaman için “daha az oyun, daha az risk” mottosunda ilerledi. Aynı şekilde de ilerlemeye devam edecektir. Bu da doğal olarak yeni Max Payne oyununun çıkmasındaki en büyük engellerden birisi.
Ama oyunun karşısındaki en büyük engel ise satış garantisinin olmaması. Bir GTA ya da RDR gibi satış garantisi olan oyun değil Max Payne serisi. Çünkü diğer oyunlarda para “online” modlarından geliyor. Fakat Max Payne’de böyle bir durum söz konusu değil.
Yani Max Payne 4 için aslında kapılar kapalı durumda diyebiliriz. Tek umudumuz bir “Remake” versiyonunun çıkması yönünde. Umarım Max Payne hayranları için bu rüya gerçek olur.