Birleşmiş Milletler, 2050 yılına kadar dünya nüfusunun yaklaşık olarak 9,7 milyara ulaşacağını öngördü. Karbon ayak izini azaltırken artan nüfusa uyum sağlamak için konut çözümleri düşünülmeye başlandı. Bazı mimar ve bilim adamlarının önerisi ise yeraltı gökdelenleri oldu. Toprak kazıyıcı olarak da adlandırılan yeraltı gökdelenleri geleceğin yeraltı şehirlerini geliştirmek için akıllı bir çözüm olabilir.
Böyle bir bina küçük bir yüzey alanı kullanan fakat 100.000 kişilik bir barındırma kabiliyetine sahip ters bir piramit şeklindedir ve gelişmiş şehirlere kolaylıkla uygulanabilir. Ayrıca toprağa yerleşmesi herhangi bir rüzgar yükünü ortadan kaldırırken aynı zamanda çevresindeki toprak tarafından uygulanan sabit sıcaklık sayesinde ısıtma ve soğutma için enerji tüketimi de azaltılmış olur.
İçindekiler
Yeraltında Yaşamın Tarihi
Aslında insanlar, ilk kulübeleri inşa etmeden önce yüzlerce metre derinlikteki mağaralarda yaşıyorlardı. Kapadokya’da bulunan Derinkuyu Yeraltı Şehri de bunun en güzel örneklerindendir.
Bu yeraltı şehri günümüz matematiği ve teknolojisiyle bile yapılması zor görünen olağanüstü bir yapı. Tarihi tam olarak bilinmese de M.Ö. 3000 yıllarında Kapadokya’da yeraltı şehirlerinin inşa edildiği düşünülüyor. Tüm derinliğinin 85 metreyi bulduğu düşünülen Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin yaklaşık 50 bin kişiyi bir arada barındırabileceği söyleniyor.
İlk dikey yapılar oluşmaya başladıktan sonra ise mağara fikri tamamen ortadan kalkmış oldu. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi aşağıya doğru inşa etmenin imkansız olduğu bölgelerin var olması. İkincisi ise yer üstündeki yaşam standartlarını yeraltında sağlayacak bir teknolojinin tam olarak gelişmemiş olması.
Fakat geçtiğimiz yıllarda bahsettiğimiz artan nüfusun sonuçlarının öngörülmesi ve depreme karşı alınması gereken önlemler ile yeraltı mimarisine olan ilgi yeniden arttı.
Yeraltında Yaşamın Bazı Avantaj ve Dezavantajları
Yeraltında yaşamanın, düşmanlardan ve depremlerden korunmak gibi avantajları bulunmaktadır. Toprak araştırmacıları, yeraltı yapılarının Dünya’nın kabuğundaki hareketlere nispeten daha iyi dayanabileceklerini açıkladı. Sıcaklığa gelecek olursak yerin altında bir metre derinlikte günlük sıcaklık dalgalanmaları ± 5ºC civarında olacaktır. Ancak 5 metre derinliğe inildiğinde bu ± 1ºC’den daha azdır. Bu da sıcaklık için harcanan enerjide tasarruf edilmesini sağlayabilir.
Şu anda var olan mağaralar içindeki bağıl nemin %50 civarında olması da yerin altındaki yaşamın benzer bir nem seviyesini koruyacağı anlamına gelmektedir. Bu da evlerimizdeki klimalardan çok daha sağlıklı olduğu anlamına geliyor.
Avantajlarının yanında yeraltında yaşamın birçok dezavantajı da bulunuyor. Az görüşlü yerlerde yıllarca yaşamanın görüş mesafemizi korumamızda birçok zorluk çıkardığı biliniyor. Bu yerin altında yapılacak yaşam alanlarının büyük olması gerektiğini destekliyor.
Bunun dışında Dünya’nın kabuğundan yayılan radyasyon da yeraltında yaşamın dezavantajlarından sayılabilir. Toprakta az miktarda da olsa bulunan radyoaktif maddeler direkt olarak yerin altında yaşadığımızda çok daha etkili olacaktır. Bu yüzden yer altında yapılacak olan bir yapının konumu çok önemlidir.
Meksika’da Yeraltı Gökdeleni
BNKR Arquitectura stüdyosu 2009 yılında Meksika için bir yeraltı gökdeleni tasarladı. Fotoğraflar, Meksika’nın El Zocalo adlı Anayasa Meydanı’nda yeraltı gökdeleni inşa edildiği takdirde nasıl görüneceğini gösteriyor. Bu tasarımda meydan, yayalar için hala erişilebilir olacaktır. Tasarım fikrinde yeraltı yapısında birçok yansıtıcı ayna bulunacaktır. Böylece evleri aydınlatmak için çok az miktarda doğal ışık yeterli olacaktır.
Lowline Yeraltı Parkı
Lowline, bitkilerin ve ağaçların yeraltında büyümesini sağlayan, güneş enerjisi teknolojisi ile yeni bir kamusal alan yaratmayı hedefliyor. Lowline Projesi, aslında başlangıçta tarihi bir tramvay terminalini aydınlatmak için yenilikçi güneş enerjisi teknolojisini kullanma planıydı. Sonrasında kültürel bir yeraltı parkı fikrine dönüşen projenin, yeraltında yaşam için ilginç bir adım olacağı düşünülüyor.
Şimdilik yeraltı gökdelenleri, karmaşık dijital programlarda tasarlanan hayali projeler gibi görünse de, yakın gelecekte doğacak ihtiyaçlar yüzünden hayatımızda yer edinmesi yüksek ihtimal dahilinde diyebiliriz.