Paralel evrenler, yaşadığımız ve bilinen evrene benzeyen ancak kuantum düzeyindeki olaylar nedeniyle evrenimizden ayrılan, sayısı saptanamayan evrenlerin varsayımsal bir koleksiyonudur. Belirli olayların farklı sonuçlara sahip olduğu başka evrenler varsa belki bunlara erişmenin bir yolu olabilir. Belki de parçacıklar, insanlar ve alanlar birinden diğerine taşınabilir. Bu da bizim, bazı yönlerden bizimkinden daha iyi olan bir evrende yaşamamızı sağlar. Bilim insanlarının heyecanla araştırdığı bu konuların kuantum mekaniği ve teorik fizikte yeri olsa da, ölçülebilir gerçeklikte henüz bir karşılığı yok.
Fizik bakış açısından, paralel evrenler test etmesi çok zor olan, ilgi çekici fikirlerden biridir. Paralel evren teorisi ilk olarak öngörülemeyen sonuçlara sahip olmakla bilinen kuantum mekaniği sayesinde ortaya çıktı. Kuantum mekaniğinde savunulan en popüler yorumlardan biri paralel evrenleri mümkün gören fakat evrenin sadece bir sonucu olduğunu savunan yorumdur. Bu yoruma göre, meydana gelebilecek tüm sonuçlar gerçekten gerçekleşir fakat evrende sadece bir sonuç var olur. Bu yorum da tersini kanıtlayan bir deney ya da gözlem olmadığı sürece en az diğerleri kadar değerlidir.
Burada kötü olan nokta paralel evrenleri test etmenin veya sınırlamanın bir yolu olmamasıdır. Şimdiye kadar yapılan bütün deneylerde ve kaydedilen bütün gözlemlerde kendi evrenimizin ötesinde bir şeyin varlığını yüzde yüz kanıtlayan bir etkileşim keşfedilemedi.
Paralel Evrenler Teorisini İlk Kim Buldu?
1954 senesinde Princeton Üniversitesi’nde okuyan Hugh Everett’in ortaya attığı çoklu dünya yorumu tüm zamanların en çok konuşulan teorisi oldu. Kuantum etkilerinin evrenin sürekli bölünmesine neden olduğu fikri, paralel evrenler olma ihtimalini ortaya çıkardı.
Everett sonrasında doktora tezi için bu teori üzerinde çalışmaya devam etti. Sansasyonel çalışmasında ‘’Her birimizin kopyalarıyla dolu sayısız evrende yaşıyoruz.’’ ifadelerini savundu. Dönemin önde gelen fizikçileri özellikle kuantum mekaniğinin babası sayılan Niels Bohr bundan hiç hoşnut olmadı. Aldığımız her kararın tüm olası sonuçlar için yeni evrenler yarattığı gerçeğiyle baş edemeyen diğer fizikçiler, Everett’in fiziği bırakmasına sebep oldular. Yine de fizikçinin bulduğu bu inanılmaz teori bugün bile popülerliğini asla kaybetmedi.
Antartika’daki ANITA Deneyi
Paralel evren mümkün olabilir mi? Her şey astrofizikçilerin yaptığı deney sonrası yayınladıkları raporla başladı. Deneyde ANITA adı verilen dev bir balona bağlı ve radyo antenlerinden oluşan bir teleskop Antartika üzerinde dolaştırıldı. ANITA o kadar yükseğe gönderildi ki uzaydan nötrinolar adı verilen yüksek enerjili parçacıkları algılayabildi. Ancak nötrinoların uzaydan gelmek yerine herhangi bir kaynak olmaksızın Dünya yüzeyinden geldiği bulundu. Fakat bu tür nötrinoların Dünya yüzeyinden hiçbir engelle karşılaşmadan gelmesi mümkün değildi bu yüzden bunların kozmosun derinliklerinden geldiği varsayıldı.
Antartika’daki IceCube isimli başka bir nötrino gözlem evi ANITA’nın bulguları üzerinde araştırma yaptı. Araştırmacılar Dünya yüzeyinden normalde gelmesi mümkün olmayan bu nötrinoları ve anormal sinyalleri ‘’egzotik fizik’’ sonucu olarak adlandırdı. Kanıtlar oldukça yetersiz olsa da araştırmacıların akıllarına egzotik fiziğin karşılığı olarak paralel evren teorisi geldi ve bu olasılık bilim dünyasında büyük ses getirdi. Sonradan yapılan açıklamalarda ise paralel evren teorisine henüz gelinmediği ve bu durumun fizik sınırlarını zorlayacak başka teoriler ile açıklanması gerektiği söylendi.
Paralel evrenler teorisi sadece kurgu değil, teorik fiziğin getirdiği en heyecan verici olasılıklardan biridir. Paralel evrenlerin gerçekte olup olmayacağı ile ilgili bilim şöyle diyor: “Evrenimiz ne kadar geniş olursa olsun, görebileceğimiz erişebileceğimiz ve etkileyebileceğimiz alan sonlu ve ölçülebilirdir. Evren genişledikçe kendilerini bize gösterecek iki ila üç trilyon galaksi daha vardır.” Bu türden her galaksi içinde yaklaşık olarak bir trilyon yıldızla birlikte gelir. Ve bu galaksiler, bizden başlayarak her yöne doğru 46 milyar ışık yılı kadar uzanan bir devasallığı tanımlıyor. Zaman geçtikçe evren bizim için daha gözlemlenebilir hale gelecek ve belki de bazı kozmik gerçekleri açığa çıkaracak.
işik hızına ulaşilacagının kanıtı kuranda var. hz süleymanla saba melikesi belkısın kıssası incelenirse binlerce km uzaktaki bi ülkeden belkısın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar bi zamanda hz süleymanın tahtını yanında var olması . bunu bi kanıtıdırayrıca biline en büyük hiz işik hizi deyildir bunu kat ve kat üstünde olan bir hiz vardır buda düşünce hızıdır.bir yerde olmayı düşündügünüzde an itibarı ile orada olmaktır. vesselam