Gordon Moore, 1965 yılında bir öngörüde bulundu. Buna göre, bir bilgisayar çipine sığacak transistör sayısı her yıl iki katına çıkacaktı. Onun bu öngörüsü bugün ünlü Moore Yasası olarak kayıtlarda yer alıyor. O, bu buluşun üzerinden geçen üç yılın ardından ise dünyanın en büyük silikon mikroçip üreticisi olan Intel Corporation’ın kurucu ortakları arasında yerini alıyor.
Peki, silikon çipler ne işe yarar? Aslında bugün silikon çipler olmadan bir hayat düşünmek oldukça güç. Çünkü bilgisayarlardan tutun da telefonlar, tabletler, televizyonlar başta olmak üzere arabalar, termostatlar, mikrodalgalar vb. gibi cihazların temelinde silikon çipler yer alıyor.
İşte, Gordon Moore, bu devrim yaratan silikon elektronik teknolojisinin arkasındaki isim. Gelin, onun yaşamına hep beraber göz atalım.
İçindekiler
Gordon Moore ve Yaşamı
Gordon Moore, 3 Ocak 1929 yılında San Francisco, Kaliforniya’da dünyaya geliyor. Üstelik Moore’un sıradan bir ailenin çocuğu olarak da doğmuyor. O, en eski Anglo-Amerikan ailelerinden birinin üyesi.
Moore’un küçük yaşlarda bir komşuları aracılığıyla kimyayla tanıştığı söylentiler arasında. Aynı zamanda bu söylentiler, Gordon’un küçük yaşlarda saatlerce mutlu bir şekilde patlayıcı yapmakla meşgul olduğu yönünde de seyrediyor. Henüz çocukluğunda bile bilimle iç içe olduğunu söylemek mümkün.
Onun patlayıcılara ve kimyaya olan merakı hobi olmaktan öteye gidiyor. Kimyaya olan ilgisi okul eğitim yaşamı boyunca sürüyor. O, lisans eğitimini Berkeley’deki California Üniversitesi’nde tamamlıyor. Gordon Moore, 1950 yılında kimya lisansını başarıyla tamamlıyor. Ardından, California Teknoloji Enstitüsünde fiziksel kimya alanında doktora yapıp 1954 yılında doktor unvanı alıyor.
Shockley Semiconductor
Moore, doktoranın ardından ilk olarak Johns Hopkins Üniversitesi Uygulamalı Fizik Laboratuvarı’nda yürütülen çalışmalara katılıyor. Ayrıca, bu sırada ABD Donanması’nda uçaksavarlar için kullanılan roket iticilerin fiziksel kimyası üzerine incelemeler yapıyor.
Ancak bu çalışmalar Gordon’ı iş anlamında yeterince tatmin etmiyor. Bundan dolayı Moore, özel sektöre geçmeye karar veriyor. Özel sektördeki kariyerinin de tahmin edebileceğinizden çok daha başarılı bir noktaya ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır. Moore’un zekası ve emeği haricinde şansı da ona fazlasıyla yardımcı oluyor.
1956 yılında Nobel Ödüllü W. Shockley tarafından kendisine iş teklifi geliyor. O, bu teklifi bir fırsat olarak görüyor. 1956 yılında Shockley Semiconductor’da yeni bir buluş olan transistörün potansiyeli üzerine araştırmalara katılıyor.
Shockley Semiconductor, Silikon Vadisi adı verilen bölgede silikon yarı iletken cihazlar üzerinde çalışan ilk şirket olarak dikkat çekiyor. Bu yüzden de Gordon’ın buradaki deneyimi kariyerinde ve Intel’in başarısında ayrıca bir öneme sahip.
Şirkette çalıştığı süre zarfında Gordon katkı maddelerini silikona yaymak için karmaşık katı hal süreçleri üzerine uzmanlaşıyor. Moore, Shockley Semiconductor’a katılmasından kısa bir süre sonra birkaç kişiyle beraber şirketten ayrılmaya karar veriyor.
Bu kararı almalarının nedeni ise Shockley’nin sert yönetim tarzı ve ve izlediği stratejiler. Fikir ayrılıkları ve bağımsızlık düşüncesi Moore’un buradan ayrılmasını sağlıyor. Bu ayrılığın ardından Gordon ve arkadaşları Fairchild Semiconductor adlı şirketi kuruyorlar.
Fairchild Semiconductor
Gordon Moore şirketin kurulmasının ardından kısa sürede başlıca teknoloji uzmanlarından ve yöneticilerinden biri olmayı başarıyor. O, ilk etapta şirketin difüzyon süreçlerini geliştiriyor. Daha sonra da difüzyon fırınları kuruyor.
Moore ardından, transistörün kontaklarını oluşturmak nedeniyle üretim süreçleri üzerinde çalışmalar yürütüyor. Bu sırada, mühendislik müdürü olmaktan araştırma ve geliştirme müdürlüğü görevlerine terfi ediyor. Moore’un kariyerinde ipin koptuğu noktalardan birisi de bu aslında.
Yaygın olarak mikroçip veya basitçe “çip” olarak bilinen bir entegre devre, yüzeyinde kimyasal olarak küçük bir elektrik devresinin kazınması için özel olarak işlenmiş ince bir silikon veya diğer yarı iletken malzeme dilimine karşılık geliyor. Devre, tümü bir işlevi yerine getirmek için belirli bir şekilde elektriksel olarak bağlı milyonlarca mikroskobik transistör ve diğer bileşenleri içerebiliyor.
İşte, Moore’un liderliğinde Fairchild, günümüzde çip bileşenleri olarak en çok kullanılan transistör türü olan metal oksit yarı iletken alan etkili transistörün geliştirilmesine katkılar sunuyor. Bu teknolojinin gelişmesi esasında günümüzdeki birçok teknolojik cihazın temelini atıyor demek mümkün.
Moore Yasası
Moore’un, 19 Nisan 1965 tarihinde Electronics adlı dergide bir makalesi yayımlanıyor. O, bu makalede tümleşik elektronik devrelere yerleştirilebilecek eleman sayısının 18 ayda bir olmak üzere iki katına çıkacağı açıklamasında bulunuyor.
Gordon, Moore makaleyi neden kaleme alma gerekliliği duyduğunu şöyle anlatıyor:
“Makaleyi yazdığım sırada, sadece yerel bir eğilim gösterdiğimi sanıyordum. Entegre devre, tüm [elektronik] endüstrinin ekonomisini değiştiriyordu ve bu henüz genel olarak kabul görmedi. Bu yüzden konuyu anlatmak için makaleyi yazdım. Endüstri bu şekilde işleri gerçekten çok daha ucuza alacak”.
Moore Yasası, her yıl aynı fiyata daha fazla bilgi işlem gücü elde edileceğini ve elektroniğin daha ucuz ve daha iyi hale geleceğini öne sürmekteydi. O, 1975 yılında ise aynı kuralı 24 aya çıkardı. Yani hipotezini kabaca her iki yılda bir şeklinde değiştirdi. Nihayetinde, Gordon tahminlerinde yanılmadı. O, bundan duyduğu mutluluğu ise şöyle ifade ediyor:
“Entegre devre birkaç yıl önceydi. İlk birkaçı, çipte transistörler, dirençler vb. gibi yaklaşık 30 bileşenle piyasaya çıktı. Temel olduğunu düşündüğüm teknolojinin başlangıcına –
düzlemsel transistör – baktım ve [bileşenlerin sayısının] her yıl yaklaşık iki katına çıktığını fark ettim. Ve önümüzdeki 10 yıl boyunca her yıl ikiye katlanmaya devam edeceğini söyleyen çılgın bir tahmin yaptım.Şaşırtıcı derecede doğru olduğunu kanıtladı. Bunu gören ve buna Moore Yasası adını veren bir meslektaşım vardı. Sadece yarı iletkenlerden çok daha fazlasına uygulandı. Bugünlerde katlanarak değişen her şeye Moore Yasası deniyor. Hepsinde adımın geçmesinden mutluyum.”
Öte yandan, Gordon’ın,13 Nisan 2005 yılında kendisi ile yapılan bir söyleşi sırasında öngörüsünün kısa bir zaman içinde geçerliliğini yitirebileceğini söylediği biliniyor. Gordon’a Moore Yasası sona erdiğinde elektronik tüketme şeklimizin değişip değişmeyeceği sorulduğunda ise şöyle diyor:
“Çok fazla değişeceğini sanmıyorum. Yeni ürünler artımlı yetenekler sunduğu sürece, eskileri oldukça hızlı bir şekilde değiştireceklerini düşünüyorum. Ne ekleyeceğimize dair fikirlerimiz tükendiğinde, insanlar her yıl yeni bir taneye ihtiyaç duymadıklarına karar verebilirler; üç, dört, beş yıl boyunca aynı ekipmana takılırlar. Bu sektörü biraz yavaşlatacak. Ama bence böyle bir şeyin olması kaçınılmaz.“
Fairchild Semiconductor, MOS teknolojisini araştırma ve geliştirme laboratuvarından üretim tesisine aktarmakta güçlük çekiyor. Aynı zamanda şirket personel kayıpları yaşıyor. Böylelikle şirket eski işlevini kaybediyor.
Intel
Bu durumdan etkilenen Moore, Shockley Semiconductor’dan Moore’un iş arkadaşı olan Robert Noyce ile beraber Intel Şirketi’ni kurmaya karar veriyor. Onlar bu hayallerini 1968 yılında gerçekleştiriyorlar.
Moore, Intel’de başkan yardımcısı olarak göreve başlıyor. Ardından Intel’in CEO’su ve yönetim kurulu başkanı olarak yüksek kademeli pozisyonlarda görev alıyor.
Başlangıçta Intel, bilgisayarlar için yarı iletken tabanlı bellek oluşturmaya odaklanmakta. Ancak ikilinin arasına katılan Andrew Grove ile beraber şirket mikroişlemci üretimine yöneliyor.
Intel, Moore ve arkadaşlarının çabalarıyla bugün dünyanın en büyük çip üreticisi olarak kayıtlarda yer alıyor. Takvimler 1987’yi gösterdiğinde Gordon Moore CEO’luktan ayrılıyor. O, 1997-2001 yılları arasında şirketin fahri yönetim kurulu başkan koltuğuna oturuyor.
Günümüzde Intel, tarihin en büyük teknoloji şirketleri arasında yer alıyor. Öyle ki CPU üretimi konusunda eline su dökülmez konumda olduğunu söylemek bile mümkün. Tüm bu başarıların temelinde yatan en önemli isimlerden birisi de kesinlikle Gordon Moore.
Yıllar geçtikçe yarı iletken endüstrisi için organizasyonlar kuruyor. Gordon ve eşi Betty’nin katkılarıyla 2000’lerin sonlarına doğru hayırsever girişimlerde bulunuyorlar. Çift, kurdukları Moore Vakfı aracılığıyla bilimsel eğitim, araştırma ve çevrenin korunması gibi meselelere yönelik girişimlerde bulunuyorlar.
Moore Vakfı
Moore Vakfı Gordon ve eşi Betty tarafından 2000 yılında kuruluyor. Onların ilk amacı vakıf aracılığıyla çevre koruma ve bilim alanına katkılarda bulunmaktı. İlk etapta, doğayı koruma amaçlı pek çok girişime destekte bulunmuştu. Bu nedenle, başarılı adam 2002 yılında Amerika’nın çevre koruma örgütlerinden biri olan Conservation International’ın direktörlüğüne getiriliyor.
Betty ve Gordon’ın hem vakıfları hem de bireysel olarak 1990’lardan bu yana hediye ve bağışta bulunduğu bilinmekte. Çift, malzeme bilimi, fizik, veri bilimi başta olmak üzere çeşitli girişimlerde bulunmak istiyor.
Halihazırda bulunan girişimlere ise destek olmak istiyorlar. Bu nedenle, çiftin Kaliforniya Üniversitesi’ne yaklaşık 150 milyon dolar verdiği bilgisi de kayıtlarda yer alıyor. Bunların yanı sıra, vakıf Andes-Amazon Havzası ve San Francisco Körfezi bölgesindeki büyük projeleri desteklemekteydi.
2007 yılında Caltech ve Kaliforniya Üniversitesi’nde dünyanın en büyük optik teleskop yapımı üzerine çalışmalar vardı. Moore çifti, her iki üniversiteye otuz metrelik teleskopun (TMT) yapımı için 200 milyon dolar bağışlıyor.
Öte yandan, Betty Moore, San Francisco Körfez Bölgesi ve Greater Sacramento’da hemşirelik bakımını destekleyen bir girişime önayak oluyor: Betty Irene Moore Hemşirelik Girişimi. Bunun yanı sıra, Moore vakfı 2007 yılında Davis’teki California Üniversitesi’ne 100 milyon dolar taahhüt ediyor. Bunun nedeni ise üniversitede bir hemşirelik okulu kurulması.
Çift; Stanford Üniversitesi, California Üniversitesi, Santa Cruz ve Kuzey Kaliforniya kurumlarına yaptığı desteklerle adından söz ettiriyor. Yaptıkları tüm bu yardımların ardından 2009 yılında Andrew Carnegie Hayırseverlik Madalyası ile onurlandırılıyor.
Gordon Moore’un Ödülleri
- Moore 1976 yılında transistörlerden mikroişlemcilere yarı iletken cihazlara katkıları nedeniyle Ulusal Mühendislik Akademisi üyeliğine seçiliyor.
- 1990 yılında George Bush tarafından Moore Ulusal Teknoloji ve Yenilik Madalyası ile onurlandırılıyor.
- Moore 1998 yılında Fairchild ve Intel’in kurucu ortağı olarak yarı iletken cihazların tasarımı ve üretimindeki temel erken çalışmaları nedeniyle, Bilgisayar Tarihi Müzesi Üyesi olarak atanıyor.
- 2001 yılında kimya ve bilimdeki ilerlemeye olağanüstü katkılarından dolayı Othmer Altın Madalyası ile onurlandırılıyor.
- 2002 yılında ise, yine George Bush tarafından ABD’nin en yüksek sivil onuru olan Başkanlık Özgürlük Madalyası takdim ediliyor. Moore, aynı yıl, Bower Ödülü’nü almaya hak kazanıyor.
- 2003 yılında Fellow of Advancement of Science için Amerikan Derneği’ne, 2005 yılında ise Amerikan Felsefe Derneği’ne seçiliyor.
- Ona 2004 yılında Kimya Endüstrisi Derneği (SCI) tarafından Perkin Madalyası veriliyor.
- O, 2008 yılında, mikroişlemci bilgisayar ve yarı iletken endüstrisindeki başarıları nedeniyle IEEE Onur Madalyası alıyor.
- Moore 2009 yılında ise Ulusal Mucitler Onur Listesi’ne giriyor.
- 2010 yılında, o, bilgisayar ve telekomünikasyon alanlarındaki çalışmalarından dolayı 2010 Dan David Ödülü’nü alıyor.
- Başarılı adam, 2016 yılında ise UCSF madalyasıyla ödüllendiriliyor.
Hayatı boyunca birçok ödül ve başarıya sahip olmuş olan Gordon Moore 2021 yılı itibariyle 92 yaşında. Bilinen toplam serveti ise son kayıtlara göre 11 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Dünya teknoloji tarihini böylesine etkileyen bir insanı görmek pek sık rastlanan bir durum değil.
Pek çok teknolojik cihazın ortaya çıkmasını sağlayan bu eşsiz insanın hayatı hakkında siz neler düşünüyorsunuz? Moore Yasası kavramını daha önce duymuş muydunuz? Düşüncelerinizi aşağıda yer alan yorumlar kısmından bizimle paylaşmayı unutmayın!