Bir uzay aracı düşünün: Bir gezegene veya yıldızlararası göreve değil de bir kuyruklu yıldıza gidiyor olsun. Bizim bildiğimiz uzay sondaları, insanlı yada değil, gezegene iner, örnek alır ve Dünya’ya geri döner. Bir başka tür projede ise Güneş Sisteminin dışına fırlatılan uzay aracı, yakınından geçtiği gezegenlerin kütle çekim kuvvetinden faydalanır ve ilgili gezegen çevresinde dolaşıp, gözlemler yapıp veri toplayıp yıldızlararası güzergahına devam eder. Deep Impact uzay projesi ise bir kuyruklu yıldızı hedef alır.
Hatta oraya mermi misali patlayıcı gönderir. Yüzeyi patlatır ve şimdiye dek yapılan yüzey araştırmalarına başka bir boyut katar. Bundan sonra yüzeyi değil iç yapıyı inceleme odaklı projeler NASA’nın daha çok ilgisini çekecektir.
İçindekiler
Deep Impact Projesi Hakkında Genel Bilgi
Deep Impact uzay görevi, Tempel 1 isimli kuyruklu yıldıza indirilen bir uzay aracı ile ilgilidir. Bu görev dahilinde bu uzay aracı kuyruklu yıldızın yüzeyine planlı bir biçimde, 4 Temmuz 2005 tarihinde çarptırılmıştır. Yüzeyden uzaya savrulan buz ve toz kalıntıları ile parlak bir ışık parlaması oluşturmuştur. Havaya savrulan tozdan alınan örnekler, araştırmanın işlevsel bir koludur.
Bu projenin diğer konusu kuyruklu yıldızın sadece yüzeyinin değil yüzeyin altını da incelemektir. Buna göre araştırmacılar, kuyruklu yıldızların zamanında bu bileşimde malzemeleri Dünya’ya da taşıdığına inanıyor. Bu bileşimi incelemenin, milyonlarca yıl önce Dünya’da yaşamın nasıl başladığının anlaşılmasında önemli olduğu olduğu düşünülüyor.
2005 senesinin Eylül ayında, araştırmacılar daha iddialı bir bulgu ile karşı karşıya geldiler. Tempel 1 kuyruklu yıldız için söylenecekler henüz bitmemişti. Bulgulara göre Tempel 1, yerçekimi tarafından bir arada tutulan ince bir toz yapısı taşıyordu. Verilere göre bu toz, bir kar kümesinden daha zayıf yapıdaydı.
Nitekim yıldızın yüzeyinde çarpma kraterlerine benzeyen yapılar, yüksek oranda karbon içerir. Bunun yanında çarpma sırasında da havaya püsküren tozun analizinde de yüksek oranda karbon tespit edilmiştir. Bu durumda kuyruklu yıldızların önemli miktarda karbon içeriklerini çok daha önceleri Dünya’ya getirmeleri söz konusu. Bu ilgi çekici bulguya ek olarak kuyruklu yıldızın iç kısmı, Güneş’in aşırı ısıtmasından iyi korunmuş durumdadır. Bunun sonucuna göre çekirdeğinin derinliklerinde buz veya diğer materyaller Güneş sisteminin oluşumunun ilk gününde beri korunmuş olabileceği ortaya çıkıyor.
Tüm bunların yanında NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu ve Deep Impact verilerini önlerine alan araştırmacılar; Güneş Sistemindeki gezegenler, kuyruklu yıldızlar ve diğer cisimlerde bulunan bileşikleri listelemişlerdir. Bunlar: Silikatlar (kum), kil, karbonat, demir ve hidrokarbonlu bileşik listesi olarak karşımıza çıkıyorlar. 2006 senesinin şubat ayında ise Deep Impact ekibi Tempel 1 kuyruklu yıldızında su buzu keşfetmiştir.
Bilimsel Ekipman
- Yüksek Çözünürlüklü Araç (HRI)
- Orta Çözünürlüklü Enstrüman (MRI)
- İmpaktör
- Darbeli Hedef Sensörü (ITS)
Projenin İlkleri
Kuyruklu yıldızın yüzeyinin altını araştırmak için yapıla projede, Tempel 1’e özel bir çarpma tertibatı gönderildi. Deep Impact uzay projesi 9 sene devam etti. Proje, çarpışmayı kuyruklu yıldız incelemesi için geçişi ve ek bir geçiş sonrası alınan verileri kapsıyordu. Verilerin içinde 500.000 adet gök cismi görüntüsü de vardı. Deep Impact projesi, 2013 senesinin eylül ayında sona erdi.
Proje ile Deep Impact, tarihte en çok seyahat eden derin uzay aracı olmuştur. Nitekim bu proje sayesinde bir kuyruklu yıldızın yüzey tabakasının çok gözenekli olduğu saptanmıştır. Sonuçta hiperaktif kuyruklu yıldızların karbondioksit tarafından yönlendirildiği ortaya çıkmıştır.
Projenin Önemli Tarihleri
- 12 Ocak 2005- Lansman düzenlendi
- 1 Temmuz 2005- Comet P/ Tempel 1 randevusu düzenlendi
- 4 Temmuz 2005- Kuyruklu yıldızın çarpışma günü
- Ağustos 2005- Birinci görevin sonu
- 4 Kasım 2010- 103P/ Hartley 2 kuyruklu yıldızın yakın geçişi
- 11-14 Ağustos 2013- İletişimin kesilmesi
- 20 Eylül 2013- NASA uzay aracı ile bağlantı kurma çabalarının sonu
Projeye Detaylı Bakış
Deep Impact Uzay Projesi, NASA’nın Discovery programının 8. görevidir. Discovery programında yer alan Vega, Giotto ve Stardust kuyruklu yıldız uçuşlarından farklı olarak hedefiyle çarpışan ve patlayıcı taşımasıyla yüzeyi patlatan bir görevi vardır. Bir kuyruklu yıldızın ilk kez iç kompozisyonu incelenmesi amaçlanmıştır.
Programdaki uzay aracı, iki kısımdan oluşuyordu. Uçan uzay aracının yanı sıra bir de çarpma tertibatı yer alıyordu. Uçan uzay aracı, 601 kg ağırlığındadır. Güneş enerjisi ile çalışıyordu. Deep Impact ana kamerası, yüksek çözünürlüklü enstrüman (HRI), şimdiye dek yapılmış en büyük tabanlı araçlardan biridir.
Bu yapıda CCD ve SIM araçları yer alır. CCD, görünür ışıklı çok spektral bir kamerayken SIM spektral görüntüleme modülüdür. MRI ise HRI’nın işlevsel yedeği olmuştur. Navigasyon yardımcısı olarak iş görmüştür. İkinci kısım yani çarpma tertibatı ise 372 kg ağırlığındadır. MRI benzeri hedefleme sensörü taşır. Bu yapının ismi ise ITS olarak karşımıza çıkıyor.
Uzay aracındaki en radikal yük ise “Adınızı bir Kuyruklu Yıldıza Gönderin.” kampanyasının parçası olarak bir araya gelen 625.000 kişinin adının yer aldığı kompakt disktir.
Deep Impact’ın Yörüngesi
Fırlatma sonrasında uzay aracı, Dünya yörüngesine ve sonra eliptik başka bir yörüngeye yerleşti. Bunun yanı sıra uzay aracı, Güneş merkezli yörüngeye girdikten kısa bir süre sonra otomatik moda girince bazı endişeli anlar yaşanırken 13 Ocak 2005 tarihinde dek aracı devirmek için iticileri çalıştı. Sonuçta tam çalışma moduna geri dönüş oldu. Deep Impact, Tempel1 kuyruklu yıldızına ulaşmak için 6 ayda 429 milyon kilometre yol kat etti. Uzay aracına hedefine yaklaşırken kuyruklu yıldızın yüzeyine 2 adet patlama kaydetti.
3 Temmuz 2005 tarihinde ise Deep Impact iticilerini kullanarak çarpma tertibatı sondasını serbest bıraktı. Sondanın çarpma hızı, saatte 37.000 kilometreydi. Bu çarpma, 4,7 ton TNT’ye eşdeğer bir patlamaya neden oldu.
Bu patlama sonucunda ise 150 metre çapında bir krater oluştu. Çarpışmadan kısa bir süre sonra uçuş sondası çekirdeği 500 kilometre mesafeden geçti ve krateri gözledi. Ejekta bulutu ve tüm çekirdeğin görüntülerini aldı. Üstelik çarpışma sebepli kalkan yoğun toz bulutuna rağmen bu görüntüleri almayı başardı.
Çarpmanın eş zamanlı görüntüleri ise çeşitli gözlemevleri tarafından alındı. Bu merkezler: Avrupa Rosetta, Hubble, Spitzer, Swift X ışını teleskopları şeklindedir. Bunun yanı sıra çarpma aracı çarpmadan 3 saniye öncesine dek görüntü almaya devam etti. Nitekim kamera, sonraki birkaç gün içinde görüntü alabildi. O günlerde aldığı toplam görüntü sayısı 4.500 adeti buldu.
Bilim adamlarının araştırmaları gösteriyor ki, Tempel 1’in kökeni Oort Bulutsusundan geliyor. Diğer bir veri ise kuyruklu yıldızın %75’nin boş alan olduğunu göstermesi oluyor.
Deep Impact İlave Görevleri
Deep Impact’ın birinci görevinin bitmesi, onunla işimizin bittiği anlamına gelmiyordu. Uzay aracında hala bol miktarda itici gaz vardı. Bunun üzerine NASA, 3 Temmuz 2007 tarihinde EPOXI diye anılan yeni bir görevi onayladı. Bu ilave görevin iki kısmı vardı. Bunlar: EPOCH ve DIXI oldular. EPOCH, Güneş dışı gezegen gözlemleri ile ilgiliyken; DIXI ise projenin genişletilmiş araştırmasıdır.
Bu misyonlar 85P/ Boethin kuyruklu yıldızına odaklanır. 21 Temmuz 2005 tarihinde Deep Impact için bu kuyruklu yıldızının keşfi, yol haritası yani bir yörünge olacaktı. Ama bu maalesef gerçekleşmedi çünkü araştırmacılar kuyruklu yıldızın izini kaybettiler.
Sonrasında Deep Impact, 2007 senesinde 103P/Hartleykuruklu yıldızına yol aldı. EPOXI yeni planı dahilinde uzay aracı 3 ardışık Dünya uçuşuna programladı. Bu programların zamanları: Aralık 2007, Aralık 2008, Haziran 2010’du. Bu program, tabii ki aracın enerjisini tüketti. Böylece Deep Impact, Güneş’in etrafındaki yörüngesini daraltmak zorunda kaldı.
2.uçuşundan sonra uzay aracı, EPOCH görevini gerçekleştirdi. Bunu yaparken 8 uzak yıldızın çevresindeki Güneş dışı gezegenlerin fotometrik araştırmalarını da yürüttü. Bu süreçte uzay aracı, HRI aracını kullandı. Nitekim süreçte 200.000 görüntü elde etti.
2010’un sonlarına doğru Deep Impact, Hartley 2 kuyruklu yıldızını araştırmaya başladı. Hedef uçuşu 4 Kasım 2010 tarihinde yaptı. Tıpkı Tempel 1 araştırması gibi Hartley 2’i incelemek için 3 bilimsel ekipmanını işe koştu. Alınan görüntüler oldukça netti. Bilim insanları Hartley 2 kuyruklu yıldızının çekirdeğinin bileşimini net olarak inceledi. Kuyruk yıldızı oluşturan iki lobun bileşimlerinin farklılığını tespit etti.
Bu ikinci karşılaşmadan sonra Deep Impact’ın çok az itici gücü kalmıştı. Sonraki çalışmalar için projelendirmeye gidilmesi gerekti. 2011 ve Ekim 2012’de hedefleme amacıyla ateşlenecek olan uzay aracının 2012 senesi başında C/200p1 (Garradd) I incelenmesi gerçekleştirildi. 2013 senesinde ise S1 (ISON) kuyruklu yıldızı incelendi.
Deep Impact ile bağlantı 11-14 Ağustos 2013 tarihleri arası kesilmeye başladı. Büyük bir çabanın ardından NASA, 20 Eylül 2013 tarihinde son denemelere rağmen uzay aracından bir daha haber alamadı.
Uzay Görevlerinin Futuristik Şekilde Değerlendirilmesi
İnsanoğlunun uzayın bilinmeyenlerine dair beslediği öğrenme iştahı hız kesmiyor. Gezegenlerin keşfi ve sonrasında araştırma sonucu verileri, geleceğe kurduğumuz köprünün eksik tahtalarını oluşturuyor. Uzay, bilinmezleriyle başımızın üzerinden sonsuzluğa uzanıyor. Sonlu evren diye bir şey varsa sonsuz beklentisiyle insan ırkı var.
Kendi gezegenlerinde atom bombası patlatmaktan çekinmeyen bu ırk, gidip bir kuyruklu yıldızı tabii ki patlatabilirdi. İnsanlar, bunu bilim için yaptıklarını iddia eder ve sonucuna bakmadan planlanan yolda çalışmalarına devam ederlerdi. Ama gözden kaçan bir konu oradaki ekolojiler, bizim bildiğimizin tersine işliyor olabilir. Patlayıcı ile uzaya savurduğumuz toz bulutlarının ve iç yapıyı görmek uğruna yüzeye verilen zarardan şaşmayan yetkililer ya bir şeyleri yanlış yapıyorlarsa?
Büyük resmi görme konusunda çoğu zaman sınıfta kalan insanlık, bu sefer başarıyla kuyruklu yıldız görevlerini tamamladığını düşünüyor. Sonraki zamanlarda uzaya attığımız çöplerin veya yüzeye patlayıcı indiren sondaların uzaydaki olası etkilerini şimdilik bilmiyoruz.
Amacımız, evrenin köklerini incelemek ve Dünya’nın evrimi hakkında bilgimizi genişletmek oluyor. Yıldızlararası yolculuk için gönderdiğimiz sondalar, bize artık bilgi sağlamıyor. Bu da demek oluyor ki milyarca dolarlık uzay harcamaları uzay boşluğu için çöp haline geliyor. Altın plakalara yazdığımız tarihimiz, uzayın derinliklerinde hiç bir canlı formu tarafından keşfedilmeden karanlığa gömülebilir.
Konuyu tür umutsuz senaryolarla değil, yepyeni keşiflere kucak açtığımız bir bakış açısıyla ele almalıyız. Bu çalışmaları, umutsuzluğa düşmek için değil yeni bilgiler edinmek için yapıyoruz. Öğrendiğimiz her bilgi, sonsuz uzay evreninin içinde belki okyanusta bir su damlası kadar yer kaplıyor.
Nitekim bu bilgilerin kümülatif ilerlemesi ile önümüze yeni kapılar açılıyor. Unutmamak gerekir ki bilimsel bilgi kümülatif ilerler. İhtiyacımız olan şey dur durak bilmeden bilginin peşinde koşmaktır. Gelecekte uzay araştırmaları, Dünya ile insanlığın akıbetinin bir bağı oluşturacaktır. Çünkü alternatif gezegenlerde yaşama arzusu, bizim için uzay araştırmalarını daha mantıklı bir hale getiriyor.