Cape Canaveral Hava Kuvvetleri İstasyonu, Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida eyaletinde bulunan dünyanın en popüler ve en önemli havacılık ve uzay istasyonu ünvanına sahip istasyonlarından biridir. İstasyon, ülkede yürütülen birçok önemli çalışmada üs olarak kullanıldı. Başkan Kennedy’nin uzay keşifleri konusundaki merakı ve hırsı, zamanında bu bölgedeki birçok çalışmayı yapılandırmasına sebep olduğu için istasyon onun adıyla da (Kennedy Uzay Üssü) anılmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin diğer bölgelerine göre, üssün konumu ekvatora daha yakındır. Bu nedenle, fırlatmaların Atlantik Okyanusu üzerinden yapılabilmesiyle çeşitli tehlikelerin önüne geçilmesi ve roketlerin dünyanın dönüşünden destek almasının mümkün olması gibi sebepler ile istasyonun konumunun çok uygun olduğunu söyleyebiliriz. Amerika Birleşik Devletleri’nin gerçekleştirdiği bütün insanlı uzay uçuşları bu bölgeden yürütüldü. Peki her şey nasıl başladı?
İçindekiler
Cape Canaveral : Uzay Uçuşlarında Yeni Bir Çağ
Bundan tam 70 sene önce, 24 Temmuz 1950’de, Cape Canaveral Hava Kuvvetleri İstasyonu üzerinden ilk roket ‘’Bumper 2’’nin fırlatılışı gerçekleştirildi. Günümüzdeki modern uzay araçlarının bile uçtuğundan daha uzun mesafeye uçabilen Bumper 2; WAC onbaşı roketi ile V-2 füze üssünde yer alan iddialı bir roket programıydı.
General Electric şirketi yönetimi tarafından başlatılan çalışmada, Bumper 2 öncelikli olarak roket sistemlerini test etmek ve üst atmosferi incelemek için kullanıldı. Aynı zamanda taşıdığı özelleştirilmiş küçük sistemlerle, kozmik ışın etkileri ve hava sıcaklığı gibi konularda da bilgi topladı.
Cape Canaveral Hava Kuvvetleri İstasyonu: Atılan Önemli Adımlar
Merkür Projesi
Merkür Projesi’nde NASA Merkür’ün güvenli olup olmadığını anlamak için öncelikle birkaç insansız test uçuşu gerçekleştirdi. Testler sonucunda bulunan sorunlar giderildi ve proje hazır hale geldi. Proje kapsamında toplamda 6 uçuş gerçekleşti. İkisinde Redstone, dördünde Atlas roketi kullanıldı.
NASA, Merkür Projesi’nden astronotların Dünya’nın yörüngesine nasıl yerleştirileceğini, insanların uzayda nasıl yaşayabileceklerini ve bir uzay aracının yörüngede nasıl çalıştırılacağını öğrendi. Bu dersler çok önemliydi ve NASA bunları daha sonraki uzay programlarında kullandı.
Gemini Projesi
Ay’a iniş için çok önemli bir hazırlık olan Gemini Projesi 1965 ve 1966 yıllarında gerçekleştirildi. Bu program için NASA özel Gemini kapsüllerini üretti. Gemini kapsülleri aynı anda iki kişiyi taşıyabildikleri için program bu ismi aldı. Uzay yürüyüşü, yörüngede bir hafta kalma, uzayda iki hafta kadar kalma, başka bir uzay aracının yakınından uçma gibi çeşitli adımlar Gemini görevleri sırasında atıldı.
Ay’a gitmeden önce NASA’nın birçok şeyi test etmesi gerekiyordu. Uzayda birkaç hafta kalmanın mümkün olup olmadığı, uzay giysisinin uzay aracının dışına çıkıp çıkamadığı, iki uzay aracının nasıl bağlanacağı gibi soru işareti olan konular Gemini görevleri sırasında denenmiş ve çözüme kavuşturulmuş oldu. Böylelikle Apollo görevine birçok soru giderilmiş bir şekilde başlandı.
Cape Canaveral’in Soğuk Savaş’taki Yeri ve Apollo Programı
Cape Canaveral, Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve II. Dünya Savaşı gibi zamanlarda ülkenin en kilit üslerinden biri olarak çalışmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki politik gerilim iki ülkenin her konuda rekabetini güçlendirdi. Bunlardan biri de uzay keşifleri konusuydu. Rusya’nın 1961 yılında Yuri Gagarin’i Dünya’nın yörüngesinde dolaştırması Amerika Birleşik Devletleri’nin Ay’a yolculuk planını hızlandırmasına sebep oldu ve tüm plan Cape Canaveral üzerinde yürütüldü.
Apollo Programı, Amerikan astronotlarının toplam 11 uzay uçuşu yapmasına ve ayda yürümesine neden olan NASA programıydı. Neil Armstrong ve ekibi 20 Temmuz 1969’da Cape Canaveral üssünden ilk kez Ay’a gitmeyi başardı.
1961’de Cumhurbaşkanı John F. Kennedy, on yılın sonunda ülkeye Ay’a astronotlar çıkarması için meydan okumuştu. NASA bu meydan okumayı Apollo Programı ile gerçekleştirmiş oldu. Cape Canaveral’den gerçekleştirilen tüm bu görevler gelecekte daha uzak dünyaları keşfetmeyi mümkün kıldı.
Yine çok güzel bir yazı olmuş.
Güzel