Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada yaklaşık 246 milyon insan görme bozukluğuna sahip. Bu sayının 39 milyonu ise görme yetisini tamamen kaybetmiş durumda. Sayıların bu kadar fazla olması araştırmacıları görme yetisini geri kazandırmak için yeni yollar geliştirmeye itiyor. Biyonik göz teknolojisi de bu çabanın bir sonucu olarak öne çıkıyor.
Biyonik göz üzerine çalışan bilim insanlarının ortak bir hedefi var. O da bu teknolojinin koklear implantlar kadar yararlı ve yaygın olması. Fakat işitme kaybı için geliştirilen koklear implantlara kıyasla biyonik göz teknolojisi hala emekleme aşamasında. Bununla birlikte biyonik göz alanındaki teknolojik gelişmeler kısmen veya tamamen görme kaybından muzdarip olanlar için büyük bir umut yaratmakta.
Biyonik Göz Teknolojisi Nedir?
Normalde bir nesneden yansıyan bir ışın gözümüze ulaştığında beyne bazı sinyaller gider. Ardından beyin, gördüğümüz nesnenin görünümünü ve hareketlerini optimize etmek için sinyalin kodunu çözer. Bütün bu süreç sadece ışık sayesinde gerçekleşir. Yani, ışığın olmaması bizim hiçbir şey göremeyeceğimiz anlamına gelir. Gözün bu süreçteki en önemli oyuncularından biri ise retinadır. Retina, ışık sinyallerini yakalamak ve görme duyusunu oluşturmak için bunları optik sinirlerle beyne ileten bir göz içi duvarıdır.
Dünya Sağlık Örgütü, dünyadaki körlerin yaklaşık %9’unun retinadaki genetik bozukluklar ve dejeneratif hastalıklar nedeniyle kör olduğunu tahmin ediyor. Retinis pigmentosa da bu dejeneratif hastalıklardan biri.
Retinis pigmentosa (RP), öncelikle ışığı elektrokimyasal sinyallere dönüştürmekten sorumlu olan fotoreseptör hücrelerin kaybından oluşur. Bu kayıp, kısmen veya tamamen meydana gelebilir.
Şu anda maalesef ki bu durumu tamamen tersine çevirmek için herhangi bir tedavi mevcut değil. Fakat biyonik göz teknolojisi, kalan sağlıklı fotoreseptör hücreleri uyararak RP’yi ele alma konusunda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Uygun eğitimle hasta, kolayca tanımlanabilen nesneleri ve büyük harfleri görebilir. Ayrıca, siyah ve beyaz tonlarındaki yüzleri tanıyabilir.
Kısaca biyonik gözlerin arkasındaki temel kavram, kalan sağlıklı fotoreseptör hücrelerin uyarılmasıdır. Bu da görsel dürtüler üretir, hastanın ışık modellerini görmesini sağlar. Böylece hasta; dış nesnelere ve çevreye ilişkin farkındalığını geliştirir.
Biyonik göz ile protez göz birbiriyle karıştırılmamalıdır. Protez gözler; travma, ağrı, şekil bozukluğu veya başka bir hastalık nedeniyle çıkarılması gereken bir gözün fiziksel yapısının ve görünümünün yerini alır. Biyonik gözler ise mevcut göz yapılarının içine yerleşir ve gözün işlevini yerine getirir. Biyonik göz teknolojisi, protez gözün aksine fonksiyonel görme hedeflerine ulaşmak için geliştirilmektedir.
Argus II
Şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde piyasada FDA onaylı sadece bir biyonik göz sistemi bulunuyor. Second Sight Medical Products isimli şirket tarafından üretilen cihazın ismi Argus II Retinal Protez Sistemi.
Şirket, Argus II’yi yukarıda da bahsettiğimiz retinitis pigmentosa hastalığından muzdarip kişilere bir miktar da olsa görsel algı sağlamak için tasarladı. Cerrahi olarak göze implante edilen ve retinaya elektriksel uyarım sağlayan bu tıbbi cihaz şu anda yüzlerce kişi tarafından kullanılıyor.
Argus II, gözlüklere monte edilmiş minyatür bir video kamera sayesinde görüntüleri yakalıyor. Ardından, yakalanan görüntüleri, retina yüzeyine implante edilen bir dizi elektrota ileterek çalışıyor. Elektrota iletilen küçük enerji atımları retinitis pigmentosaya sahip insanların retinasında kalan hücrelerini uyarıyor. Bu da beyindeki ışık modellerinin algılanmasını sağlıyor. Yine de biyonik gözün bir insanın sahip olduğu vizyondan daha farklı bir görme sağladığını belirtmemiz gerekiyor. Bu teknoloji tam görmeyi geri getirmese de görme rehabilitasyonu uzmanlarının yardımıyla kullanıcı, bu görsel kalıpları yorumlamayı öğrenerek görsel işlevin bir miktarını yeniden kazanabilir.