Koronavirüs pandemisi nedeniyle küresel emisyonlarda büyük bir azalma yaşandı. Ancak pandemi sırasında enerji kullanımının oldukça fazla miktarda arttığı bir alan var ki bu alan da İnternet’tir. İşletmelerin ve üniversitelerin sebep olduğu yoğun veri akışı, enerjiyi de tüketmektedir. Tüketilen bu enerji miktarları elektrik kaynağına göre değişkenlik gösterse de veri merkezlerinde yaklaşık olarak 6 saatlik bir Netflix yayını için kullanılan elektrikten kaynaklanan emisyonlar, neredeyse bir litre benzin yakmaya eşdeğer.
Aslında, küresel IT sektörüyle ilişkili enerjinin (İnternet sunucularının çalıştırılmasından akıllı telefonların sarj edilmesine kadar), havacılık sektöründeki yakıt emisyonlarıyla aynı karbon ayak izine sahip olduğu tahmin ediliyor.
İçindekiler
Bu Veriler Nereden Geliyor?
Akış hizmetleri için gerekli olan enerjinin yaklaşık yüzde %80’i, bilgisayarınıza veya herhangi bir cihazınıza veri sağlayan veri merkezleri tarafından tüketilir. Büyük fabrika boyutunda olan bu veri merkezlerinde barındırılan sunucular, İnternet trafiğini depolar, işler ve dağıtır.
2015 yılında yapılan araştırmalar, veri merkezlerinin 2030 yılına kadar dünya elektriğinin %13’ünü tüketebileceğini ve küresel karbondioksit emisyonlarının yaklaşık% 6’sını oluşturduğunu gösterdi. Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen Eureca Projesi ise, AB ülkelerindeki veri merkezlerinin 2017’de 2014’e kıyasla %25 daha fazla enerji tükettiğini ortaya çıkardı.
Moore Yasası ile Talepleri Karşılamak
IT sektöründeki büyüme genellikle insanlar tarafından hafife alınır. Eski günlerdeki çevirmeli İnternet’in aksine, günümüzde yüksek çözünürlükte üç saatlik bir filmin hemen indirilmesini ve bir profesyonel kamera gibi video çekebilen telefonlar istiyoruz.
Bunların hiçbiri hem ücretsiz hem sürdürülebilir değil. 2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre, her yıl küresel olarak yapılan hesaplama sayısı veya veri miktarı %60 artmaktadır.
Tüm bu hesaplamalarda “transistörler” kullanılıyor. Bu transistörler, elektrik sinyallerini yükselten ve silisyum tabanlı teknoloji kullanılarak yapılan küçük anahtarlardır.
Geçtiğimiz 40 yıl boyunca, daha fazla bilgi işlem için giderek büyüyen ihtiyaçlar, büyük ölçüde silisyum tabanlı bilgi işlem teknolojisindeki artan iyileştirmelerle karşılandı – her zamankinden daha küçük, daha hızlı, daha verimli çipler. Silisyum bileşenlerinin sürekli olarak küçülmesine ise “Moore yasası” deniliyor.
Örneğin, 1970’li yılların sonundan bu yana, transistörlerin her iki yılda bir kapladığı alan yaklaşık %50 azalmıştır. Bu da beraberinde her bir transistörü açıp kapatmak için kullanılan enerjinin %50 azaldığı anlamına gelmektedir ki bu çevre için çok daha iyi bir şeydir. Her bir transistör çok az miktarda enerji kullanırken, tipik bir bilgisayar çipinde milyarlarca transistör vardır. Bu da büyük bir enerji demektir.
Daha İyi Çiplere İhtiyacımız Var
Son zamanlarda, bu tür eğilimleri takip etmek çok daha zor ve pahalı bir hale geldi. Daha küçük parçalar peşinde koşan şirketlerin sayısı hızla düşüyor.
Global olarak, dört şirket 2014 yılında 14 nanometre (nm) boyutunda transistörlü çipler üretti ve son yıllarda da silisyum transistörlerin boyutunu küçülmeye devam etmek için mücadelelerini sürdürdüler. Global Foundries, 2018’de bu yarıştan tamamen çekildi, Intel, 10 nanometre boyundaki transistörlerin üretiminde çok büyük sorunlar yaşadı. Bu günlerde ise 7 nanometre boyutunda transistör üreten yalnızca iki şirket (Samsung ve TSMC) kaldı.
Buradaki sorunun çözümü, 6 saatlik bir Netflix yayını izlememek veya Netflix’i kapatmak değil, daha iyi bilgisayar çipleri üretmektir. Bir silisyum tarafından yapılabilecek her şeye sahibiz. Bu nedenle, bunları üretmek için silisyumdan farklı bir şeyin kullanılması gerekiyor. Bilgi işlemin büyümeye devam etmesini istiyorsak, enerji açısından daha verimli bilgisayarlara ihtiyacımız var.